Site Rengi

DOLAR 32,5351
EURO 34,9450
ALTIN 2.439,05
BIST 9.716,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Eskişehir 24°C
Az Bulutlu
Eskişehir
24°C
Az Bulutlu
Cum 25°C
Cts 20°C
Paz 20°C
Pts 18°C

Kırım Sürgününün 75. Yılı

15.08.2019
A+
A-

Türk Ocağı Eskişehir Şube Başkanı Prof. Dr. Nedim Ünal Kırım Sürgünü'nün 75. Yılı nedeni ile yaptığı basın açıklamasında şunları söyledi;

"Bundan 75 yıl önce Kırım Türklerine uygulanan soykırım kastıyla gerçekleştirilen sürgün iki asırlık Rus politikasının bir yansımasıdır. Aynı politika elân Kırım’ı hukuksuz şekilde ilhak eden Rusya tarafından uygulanmaktadır. 
Altın Orda’nın mirasçısı olan Kırım Hanlığı, Osmanlı Devleti’nin yararına olarak kuzey halkları üzerinde hâkimiyet kurmuş, buralardan gelecek tehlikeleri önlemiştir. Ancak Kırım Hanlığı’nın yıkılmasına varan olaylar zinciri içinde 1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı’nın etkisi büyüktür. 1771 yılında Rus askerlerinin Kırım’a girmesi, 1774 Küçük Kaynarca Antlaşmasıyla güya Kırım Hanlığı’nın bağımsızlığa kavuşması bu sürecin önemli dönüm noktaları olmuştur. Kırım’ı ilhak etme gayesiyle hareket eden Rusya, hanlığa çeşitli sebeplerle müdahale etmiş ve iç karışıklıklardan yararlanarak Kırım’daki idareyi zayıflatarak eline geçirmiştir.
1783 yılında Rusya, resmen Kırım’ı ilhak ettiğini ilan etmiştir. Bu hamlenin ardından bu hâkimiyeti kabul etmeyeceği aşikâr olan her türlü unsuru ortadan kaldıran Çarlık Rusyası, öncelikle han sülalesi olan Gerayları, daha sonra kendileriyle uyumlu çalışmayacaklarını gördükleri beyleri, mirzaları, dini-askeri-idari alanlarda önde gelen şahısları Osmanlı ülkesine sürgün edilerek bertaraf etmiştir. 1783-1922 yılları arasında Osmanlı ülkesine hicret eden Kırım Tatarlarının sayısı 1.800.000’den fazladır. Bu süreçte Birinci Dünya Savaşı, Bolşevik Devrimi gibi tarihi olaylar Kırım’ı doğrudan etkilemiştir. Bolşevik İhtilali’nin ardından Kırım Tatarları Numan Çelebi Cihan başkanlığında 1917 yılının Aralık ayında ilk Müslüman ve Türk demokratik kurultayını (parlamentosunu) toplayarak Kırım Demokratik Cumhuriyeti’ni ilan etmişlerdir. Ne yazık ki, bu cesur girişim sürdürülememiş, üç yıl boyunca Kırım, Kızıl ve Beyaz Rusların çekişme sahası haline gelmekten kurtulamamıştır. 1920 yılının Kasım ayından itibaren üstünlüğü ele geçiren Bolşevikler, Kızıl Devrimi Kırım’a taşımışlar ve Sovyet hâkimiyetini kurmuşlardır. Sovyet hâkimiyeti Kırım’da başka felaketlere ortam hazırlamıştır. Örneğin, 1921-1922 yıllarında emsali görülmemiş derece açlıkla imtihan edilen Kırımlılar, ölüme terk edilmiştir.
Açlık ve ölümle sınanan Kırımlıları bu defa da Stalin zulmü bekliyordu. 1930’lu yıllarda Kırım’ı Türk Dünyasından koparmaya çalışan Josef Stalin, Kırım’da Türklüğü ve Müslümanlığı silip atmak için çeşitli bahanelerle mezalime girişmiş, bu zulmü dünya kamuoyundan saklı tutmuştur.
Stalin, 200 Yıllık “Kırım’ı Türksüzleştirmek” Rus Politikasını Takip Etmiştir
Stalin’in Kırım’ı “Türksüzleştirme/İnsansızlaştırma” politikasını uygulamak için İkinci Dünya Savaşı’nın politik belirsizliğinden ve karmaşasından yararlanmıştır. İkinci Dünya Savaşı ortamında beklediği fırsatı yakalayan Stalin, Alman ordusunun 1941’de Kırım’ı işgal etmesini, buradaki Kırım Tatarlarının zorla alıkoyup orduda ve fabrikalarda çalışmasını öne sürerek 1944’de Kırım Tatarlarını topyekûn Kırım’dan o zamanların Özbekistan’ı başta olmak üzere Urallar gibi zorlu hayat koşullarının olduğu yerlere sürgün etmiştir. Bu sürgüne tabi tutulanlar arasında Ukraynalılar da vardır. Stalin, Kırım’ı Ruslaştırma gayesiyle hareket etmiştir. Son iki yüzyıl boyunca tedrici olarak sürdürülen Kırım’ı Türklerden/Müslümanlardan “temizlemeyi” esas alan Rus politikası, 1944 sürgünü ile son noktasına ulaşmıştır.
Türksüz Kırım
İkinci Dünya Savaşı öncesinde 1939 yılına ait Sovyet nüfus kaynaklarına göre Kırım’da yaşayan Kırım Türklerinin sayısı 218.492’dir. Kayıtlara göre zorunlu sürgün, 18 Mayıs gecesi Sovyet İçişleri Halk Komiserliğince otuz bin kişilik bir kuvvetle başlatılmış ve iki gün boyunca sürdürülmüştür. Kırımlılar, baskı ve zorlamayla evlerinden çıkarılmış, en ufak eşyalarını dahi almaktan men edilmiş, hayvan taşımakta kullanılan penceresiz vagonlarda sürgüne tabi tutulmuşlardır. Bu iki günlük süreçte 238.500 kişinin sürgün edildiği, bunlardan birçoğunun kötü sürgün şartlarına dayanamayarak hayata gözlerini yumdukları bilinmektedir. 1 Temmuz 1944-1 Ocak 1947 tarihleri arasında 109.956 Kırım Türkünün öldüğü tespit edilmiştir. Bu sayı göz önünde tutulduğunda Kırım’ın ne derece Türksüz/Müslümansız hale getirildiği kolayca anlaşılmaktadır.
Geri Dönüş
Sovyetlerin haksız uygulamalarına karşı Stalin’in ölümünden sonra başta parti yöneticileri olmak üzere halktan tepkiler doğmuştur. 1960’lı yıllardan itibaren sürgün edildikleri yerlerde hayat mücadelesi veren Kırımlılar, vatanlarına dönebilmek için şiddet içermeyen faaliyetlerde bulunmuşlardır. Bu barışçı direniş meyvelerini vererek 1988’de ilan edilenPerestroyka’dan sonra binlerce Kırım Tatarı, yarımadadaki yöneticilerin açıktan ifade ettiği düşmanlığa rağmen, yasadışı bir şekilde Kırım'a geri dönmeye başlamıştır. Sovyetlerin dağılmasına kadar devam eden bu zorlu geri dönüş çabası, 1994 yılına kadar sürmüştür. Ekonominin kötü gittiği süreçte yavaşlayan geri dönüşler, 2002 yılında 260 bine erişmiştir. 1991 yılında Ukrayna’da “özerk cumhuriyet” statüsü elde eden Kırım Tatarları, kurdukları siyasî ve idarî mekanizmayla sürgün edilmelerinin sonuçlarının ortadan kaldırılması ve 1944’te kaybedilmiş olarak kabul edilen toplu hakların geri kazanılması için çalışmışlardır. Ancak Rusya’nın yarımadaya yerleştirdiği milis unsurlar, önce ayrılıkçı bir hareket olarak ortaya çıkmışlar, daha sonra Rusya’ya bağlanmayı kabul ettiklerini ilan etmişlerdir. Bütün bunlardan sonra 16 Mart 2014 tarihinde yapılan düzmece referandumla Rusya, Kırım’ı işgal ve ilhak etmiştir.
Çarlar, Stalin ve Putin
Petro’nun sıcak denizlere inme politikasını yıllarca sürdüren Ruslar, öncelikle Kırım’ı ele geçirmeğe uğraşmışlar, çeşitli hile ve desiseyle 1783 yılında bu kadim Türk toprağını ilhak etmişlerdir. İşgallerinin ilk günlerinden itibaren Kırım Yarımadasında tek bir Türk/Müslüman bırakmamak adına çalışmalar sürdüren Ruslar, Kırımlıların hayatlarını zorlaştırarak onları göçe mecbur bırakmıştır. Kırım’ı “Türksüzleştirme” ve hatta “İnsansızlaştırma” siyaseti, Çarlık Rusyasından sonra Sovyet Rusya tarafından da izlenmiş, bu politikanın sıkı takipçisi eli kanlı Stalin olmuştur. Sovyetlerin dağılmasından sonra bu İnsanlığa, Türklüğe ve Müslümanlığa uymayan siyasetin bugün izleyicisi Putin’dir. Kırım, 2014 yılından beri işgal altındadır; haksız tutuklamalarla, vicdana sığmayan uygulamalarla Putin, Kırım’ı tüm dünyanın gözü önünde işgal ve ilhak etmiş, insan haklarına uymayan bir şekilde buraya hakim olmaya çalışmaktadır."

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.