Site Rengi

DOLAR 32,3249
EURO 35,0645
ALTIN 2.308,47
BIST 9.079,97
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Eskişehir 22°C
Az Bulutlu
Eskişehir
22°C
Az Bulutlu
Cum 25°C
Cts 26°C
Paz 26°C
Pts 27°C

Ramazan Gültekin: Zeytin Dalı Harekâtı’na Tam Destek Veriyoruz

15.08.2019
A+
A-

Haber Ötesi’nin ve Mavi Radyo’nun canlı yayın konuğu İYİ Parti Odunpazarı İlçe Başkanı Ramazan Gültekin idi. Samimi bir ortamda geçen söyleşide Gültekin, dikkat çekecek açıklamalar yaptı. Partisinin gçrüşlerini ve hedeflerini anlattı. Türkiye ve Eskişehir gündemine dâir değerlendirmelerde bulundu.

Ramazan Gültekin kimdir?
Gültekin, sözlerine kendini tanıtarak başladı. 1962’de Mihalıççık’ta doğduğunu, sonradan doğduğu köyün Beylikova’ya bağlandığını, bu yüzden de kendisi için ‘hem Mihallıççıklıyım hem Beylikovalıyım’ dediğini söyledi. Daha sonra eğitimi, askerliği, âilesi, iş hayatı hakkında bilgi verdi ve “iş hayatında bürokrat olarak hizmet ettiğim milletime, siyaseten de devam etmek üzere, İYİ Parti’nin Eskişehir kurucuları arasında yer aldım” dedi.

İYİ Parti tanıtımı ve İYİ Parti’nin amaçları ve hangi ihtiyaçtan doğduğu…
Bu ülkede 15 yıllık bir iktidar var. Bu parti her türlü kanunu çıkaracak ve her türlü politikayı uygulayacak güce sahip… Dünyadaki ve Türkiye’deki konjonktür de buna son derece elverişli… Ama bu elverişli şartlara rağmen iktidar eğitimden sağlığa, adaletten teröre, sanayiden hayvancılığa, tarıma ve dış politikaya kadar hemen hemen her alanda yanlış üstüne yanlış yapıyor. Böyle bir iktidar karşısında girdikleri her seçimi kaybeden iki parti var ama bu partiler bir türlü değişime, yenilenmeye ihtiyaç duymuyor. Hatta iki partinin iktidara gelmek gibi bir dertlerinin, amaçlarının olmadığının görüntüsünü toplumuza veriyorlar. Böyle tuhaf bir siyasi manzarada bir şey daha var, o da şu: İktidardan da, muhalefetten de memnun olmayan geniş bir seçmen kitlesi var. İşte bu siyasi ortamda İYİ PRTTİ, milletimizin talebi ve gayr-i memnun seçmen kesiminin arzusu doğrultusunda sayın Meral Akşener’in liderliğinde kuruldu. Partimiz çok kısa sürede geniş kitlelere yayıldı ve Türk Milleti’nin umudu oldu. İYİ Parti hiçbir partinin devamı olmayan, merkez bir partidir.

Somut hedeflerden de söz etmek gerekir ise: iktidarımızın ilk 5 yılında 10.000 $ civarında seyreden millî gelirimizin 15.000 $’a çıkartılması hedefli vardır. Başta dar gelirlilerin, küçük esnafın ve emekçilerin ağır vergi yükünü hafifletme projemiz vardır. Kaçak akaryakıt olayını kayıt altına alıp, buradan sağlanan fonlarla, mazot ve benzin üstündeki aşırı vergi yüklerini kademeli olarak düşürme planlarımız var. Kamuda israfa son verme düşüncemiz var. Buradan sağlanan fonlarla, TEMEL İHTİYAÇ Maddeleri üstündeki ağır vergilerin hafifletilmesi düşüncemiz var. 40 yaşın altında hiçir insanımızın okur-yazar olmama durumunu ortadan kaldırma, öğretmen okullarını tekrar canlandırma, eğitimi eğitimcilere bırakma planımız var. Eğitimi siyasi mülâhaza ve müdahalelerden ayrı tutma düşüncemiz var. Hülâsa, İYİ Parti pozitif siyaset için var.

İktidarın 15 yıllık eğitim, sağlık, adalet, tarım ve hayvancılık uygulamaları hakkında…
Eğitim; yaz-boz tahtasına döndürüldü. Sınavların isimleri ve sitemleriyle sürekli oynandı. Bu belirsizlik, annelerde mutsuzluk, anne-babalarda huzursuzluk meydana getirdi. Temel eğitim seviyesini ölçen uluslararası kuruluşların bulguları, okuduğunu anlamayan, 4işlemi yapamayan çok sayıda öğrencimizin olduğunu ortaya koyuyor. Lise ve üniversite giriş sınavlarında 0 puan çeken çok sayıda öğrenci olduğu basında yazılıp çiziliyor. En önemlisi, eğitim bilim temelinden uzaklaşıyor. Çocuklarımız geleceğimizdir. Geleceğimizi güvence altına almak istiyorsak, çocuklarımızı iyi eğitmemiz gerekiyor. Çağdaş, bilimsel, ezberci değil araştırmacı, dünyadaki yaşıtlarıyla rekabet edecek donanımda yetiştirmemiz gerekiyor. Bunun için bilgisayar, internet, kodlama, yazılım konularında mesafe almamız gerekiyor. Batılı bir düşünürün sözü: politikacılar, gelecek seçimleri; devlet adamları gelecek nesilleri düşünürmüş. Biz, gelecek nesilleri düşünüyoruz. Eğitim, en önemli konu ve anayasaya göre de devletin en temel görev alanıdır. Ancak eğitimdeki manzaramız ne yazık ki budur.

Sağlıkta muayene parası, reçete parası, reçetedeki ilaç sayısı parası, ilaç katılım parası, şu parası, bu parası… Sağlıkta parasız adım atılmıyor. Yaşlılar sürekli hastahaneye gidiyor. Mecburlar bir anlamda, hasta oluyorlar çünkü… Emekli maaşlarında yapılan kesintiler ise bu insanları zorluyor. Hayatî önemdeki kanser ilaçları dahi bulunamıyor. Randevu sisteminde günler hatta aylar sonrasına gün veriliyor. Hasta insanın o kadar gün beklemesi mümkün müdür? TIP Fakülteleri, en acil , en ucuz ilaçları temin etmekte dahi zorlanıyor. Nöbetler, genç doktorları canından bezdirmiş durumda. Rahmetli Özal’ın söylediği bir söz vardır:
“Kaşıkla verdiğini, kepçeyle geri almak” diye… AK Parti, iktidarının ilk yıllarında sağlık alanında kaşıkla verdiklerini, kepçeyle çoktan geri aldı, almaya da devam ediyor.
Adalet başlığına gelecek olursak… Devletin temeli adalettir. Eskiler: “Küfür ile belki ama zulüm ile âbâd olmaz devlet” demişler. Bir memlekette adaletin terazisi şaşarsa, o memlekette doğru giden hiçbir şey olmaz. Maâlesef adalette 2002 yılının gerisine düştük ve yargıya güven azaldı. Bugün bağımsız, tarafsız, adil yargından daha fazla ihtiyaç duyduğumuz hiçbir şey yok. İktidarın arzu etmediği bir kararı alan hâkim ya da savcı, soruşturma veya davadan derhâl el çektiriliyor ya da görev yeri değiştiriliyor. Nerede kaldı hâkim güvencesi? İstanbul’da, Adalar’da ‘darbe toplantısında yakalandı’ casus denilen yabancı uyruklu bir şahıs, Almanya eski başkanı Schoreder, rica edince serbest bırakılıyor. Türk kökenli, yabancı uyruklu bir gazeteci, Merkel devreye girince serbest kalıyor. Şimdi bu insanlar suçsuzla neden tutuklanıyor, suçluysa neden bırakılıyor? Yargı siyasetin güdümünde olmamalı ve böyle bir görüntü de vermemelidir. Yargının adalet dışında bir ideolojisi olmamalıdır. İşte meclise sunulan “İttifak” yasa tasarısı…
Deniliyor ki: Bizimle beraberseniz size baraj yok; bizimle beraber değilseniz size baraj var. Böyle kanun olur mu? Kanun benim bildiğim, hukukun söylediği herkesi bağlar ve herkese eşit uygulanır. Ancak iktidar ne adalet ne hakkaniyet tanımıyor, kimsenin hakkına, hukukuna da saygı duymuyor. Yeter ki işimize gelsin diyor, kendi işine geliyorsa her şeyi yapmayı mübah görüyor. Makyevelist bir yaklaşımla davranıyor. Adalet konusunda da bunları söylemek isterim.

Tarım ve hayvancılık… Bakliyat, et, saman… Aklınıza ne gelirse, hepsi ithâl… Yerli üretimi teşvik yerine, dışarıdan satın alım özendiriliyor. Türk köylüsüne verilmeyen destek, et ve gıda maddesi ithâl etmek suretiyle yabancı ülkelerin çiftçisine veriliyor. Kurban kesilecek hayvan bulamıyor, Angus denilen hayvan getiriliyor. Bulgaristan’dan saman geliyor. Şimdi de “özelleştirme” adı altında Şeker Fabrikaları kapatılıyor. Şeker pancarı üreticisi 250.000 Türk çiftçisinin gelir kaybı nasıl telafi edilecek; kimse bilmiyor. Uygulanan tarım ve hayvancılık politikaları yanlıştır ve ülkenin menfaâtine değildir. Yapılması gereken; yerli üretimi teşvik etmektir. Toprak Mahsulleri Ofisi aracılığıyla köylüye satın alma garantisi vermektir. Böylece yeniden, kendi kendine yeten ülke konumuna gelmektir. Yabancı ülkelerde nasıl ve ne şekilde yetiştirildiğini bilmediğimiz hormonlu, GDO’lu gıdaları tüketmek yerine, eski, atadan kalma tohumlarla yetiştirilen ürünlerle sağlıklı beslenmektir. Ondan, bundan et ithâl edeceğimize köylümüze destek sağlayıp hayvan varlığımızı artırtmaktır. Tarıma dayalı endüstriyi kurmak gerekiyor. Benim, iktidarın 15 yılda yaptığı uygulamalarla ilgili söylemek istediğim bunlar.

Ekonomi…
“Bir ekonominin başarılı, başarısız olduğunu ortaya koyan temel ekonomik göstergeler var.” diyen Gültekin, enflasyonun sürekli artmasını, istihdamın azlığını, işsizliğin çok olmasını, millî gelirin 10.000 $ civârında dolarda seyretmesini ve bir türlü artmamasını ve son olarak gelir dağılımının adaletsizliğini bu göstergeler olarak sundu..

Afrin Zeytin Dalı Harekâtı

Bu konu hakkındaki sözlerine dün toprağa verdiğimiz Recep Çetin ve silah arkadaşlarına rahmet, âilelerine sabırlar dileyerek başlayan Gültekin, Zeytin Dalı Harekâtı’nı ülkenin sınır güvenliğini sağlamaya yönelik bir operasyon olarak gördüklerini ve parti olarak bu harekâta tam destek verdiklerini belirtti. Ayrıca Afrin’den sonra da Münbiç ve daha sonra da Fırat’ın doğusunu terör unsurlarından temizlemesi gerektiğini ve böylece Suriye sınırımızın güvenli hâle getirilmesi gerektiğine inandıklarını söyledi. Kim ne derse desin, hangi ülke ne açıklama yaparsa yapsın, amaç hâsıl oluncaya kadar devam etmelidir. Kahraman askerlerimiz canı pahasına Afrin’de terör temizliği yaparken, bize düşen iktidarı ile, muhalefeti ile Mehmetçiğimizin arkasında kale gibi durmaktır.

Devam eden harekâtın zaferle sonuçlanmasında, biz sivillerin askerimize yapabileceği en büyük yardım, millet olarak birlik-beraberlik içinde olduğumuz onlara göstermektir. Asker moral ve motivasyonu için çatlak ses çıkmaması, önemlidir, gereklidir. Afrin, Zeytin Dalı Harekâtı millî bir meseledir; iç politikaya dâhil edilmemesi gerekir.” dedi.

Alpu’ya yapılmak istenen Termik Santral…
Gültekin, Alpu’ya yapılmak istenen Termik Santralle ilgili şöyle konuştu:
Eskişehir’in güncel konusu. Alpu’ya termik santral yapılmasına karşıyız. İYİ Parti olarak bu konuyu siyasi bir mesele olarak değil; çok ciddî çevre sorunu olarak görüyoruz. Temiz ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmek suretiyle su, rüzgâr, güneş, jeotermal enerji kaynaklarına öncelik verilmesine, bunlara yatırım yapılmasını daha doğru buluyoruz. Güneş enerjisi sistemleri bakımından Türkiye, dünyada en uygun ülkelerin başında geliyor. Ülkemiz çok güzel güneş alıyor çünkü… Hâl böyleyken, 9-10.000.000 nüfuslu Yunanistan’ın kurulu güneş enerjisi kapasitesi Türkiye’nin 2 katı… Türkiye ile karşılaştırıldığında, bizim Karadeniz’den daha yağışlı ve daha az güneşli olan Almanya’nın kurulu güneş enerjisi kapasitesi, Türkiye’nin tam 160 katı fazla… Yani Almanya, güneş enerjisine Türkiye’den 160 kat fazla yatırım yapmış. Bu mukayeseler şunu gösteriyor:
Türkiye’nin güneş enerjisi konusunda alması gereken çok mesafe var. Güneş enerjisi çok temiz. Dolayısıyla termik santralle uğraşmak yerine, önceliğimizi güneş enerjisine vermemizde büyük fayda var. Meselenin çevre kirliliğinin yanında bir de verimli toprakların korunması boyutu var. Gelecek nesiller için biz bu verimli toprakları, verimli tarım arazilerini korumak zorundayız. Biz Alpu’nun verimli topraklarına termik santral kurulmasını akıl kârı bulmuyorum, şahsen. İnönü’den başlayıp Eskişehir’i, Alpu’yu, Beylikova’yı, içine alan ve Polatlı’ya uzanan havza Türkiye’nin 3.büyük ovası ve tahıl ambarıdır. Dolayısıyla bir termik santralle bu ovayı mahvetmemek lazımdır. Eskişehir’in kenar mahallesi diyebileceğimiz bir mesafeye termik santral kurulacak olursa havası, suyu kirlenir. Şehrimizin toprağı, toprakta yetişen bitkiler, bitki örtüsü, şehrin gelişimi, turizmi her şeyi zarar görür.
Hatta sağlık problemlerine yol açma riski bile mevcuddur. Dolayısıyla kurulması doğru olur. Alpu’ya kömür santrali değil; bölgede yetişen tarım ürünlerini katma değeri yüksek, gıda maddelerine dönüştürecek fabrikalar, yeni ETİler kurulması yakışır.” dedi.

Hamamyolu Projesi
Hamamyolu Projesi’nin sorulması üzerine de Gültekin:

Odunpazarı Belediyesi, o bölgeyi betona gömdü. Eski yeşil hâli kalmadı. Ben doğru, isabetli, başarılı bir proje olarak görmüyorum. Keşke Alpu, Termik Santral meselesinde olduğu gibi, iddialaşmakla değil; ortak akılla, Eskişehirlilerin görüşlerine değer verilerek bir proje geliştirilseydi. Benim çocukluğumdaki, gençliğimdeki, 1978’deki Yediler ya da ondan önce Sebahaddin Günday parkı çok daha güzeldi, çok daha yeşildi. Şu anki proje ne yazık ki yeşili azalttığı gibi, Hamamyolu’nu betona boğdu” dedi ve teşekkür ederek sözlerini noktaladı.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.