Eskişehir’in köklü mahallelerinden Yeşiltepe, bir süredir “ada bazlı kentsel dönüşüm” adı altında köklü bir değişim yaşıyor. Yetkililer bu süreci modernleşme olarak lanse ediyor; ancak mahalle halkının yaşadığı tablo, ne modernleşme ne de yenilenme… Ortada hızla büyüyen bir mağduriyet zinciri var.

Ada bazlı dönüşüm denilen model, vatandaşın rızasını gözetmekten çok, sermaye sahiplerinin elini güçlendiriyor. Birkaç müteahhit firmanın ve belediyenin belirlediği çizgiler arasında, mahalle sakinlerinin söz hakkı neredeyse yok denecek kadar az.

“Rızaya dayalı dönüşüm” deniliyor ama uygulamada bu, “katıl ya da kaybol” anlayışına dönüşmüş durumda. Katılmayan ev sahipleri dışlanıyor, arsaları değersizleşiyor, sonunda mecburen masaya oturmak zorunda kalıyorlar.

Yeşiltepe’nin dokusu, yılların birikimi olan mahalle kültürü, bu sistemle yok oluyor.

Komşuluk ilişkilerinin yerini güvenlikli siteler, çocuk seslerinin yerini iş makineleri aldı.

Bir zamanlar herkesin birbirini tanıdığı, kapıların kilitlenmediği sokaklarda artık yabancılık hâkim.

Bu dönüşüm, sadece binaları değil, insanların arasındaki güveni de yıkıyor.

Daha da üzücüsü, ekonomik yükün vatandaşa bindirilmesi.

Müteahhitler, “maliyet arttı” bahanesiyle ev sahiplerinden fark ödemesi talep ediyor.

Emekli maaşıyla geçinen, alın teriyle ev sahibi olmuş insanlar, şimdi borçla, taksitle, belirsizlikle karşı karşıya. Bazıları, doğup büyüdüğü mahalleden taşınmak zorunda kalıyor.

Buna “kentsel dönüşüm” değil, olsa olsa yerinden etme denir.

Devlet, milletin malına, hatırasına, mahallesine sahip çıkmakla mükelleftir.

Ama Yeşiltepe’de vatandaşın sesine kulak verilmediği, mahalle kültürünün hiçe sayıldığı bir tablo var.

Şehircilik sadece beton dikmek değildir; adalet, denge ve insan odaklı planlamadır.

Bugün Yeşiltepe’de yapılanlar, kentsel yenilenmeden çok bir rantsal paylaşım görüntüsü veriyor.

Müteahhit kazandıkça mahalle kaybediyor.

Yeşiltepe halkı, “modern şehir” masallarıyla değil, adaletli ve hakkaniyetli bir dönüşümle buluşturulmalıdır.

Yoksa bu süreç, Eskişehir’in yüz akı değil, vicdan yarası olacaktır.