Bugün, modern dünyanın en kıymetli hazinesi olan “zaman” üzerine konuşmak istiyorum…

Zaman, tarihin her devrinde değerliydi ama içinde bulunduğumuz çağda adeta bir mücevher gibi parlıyor; çünkü hız, verimlilik ve etkinlik artık sadece bir tercih değil, bir zorunluluk hâline geldi.

Teknoloji baş döndürücü bir hızla ilerliyor, bilgi birikimi katlanarak artıyor, rekabet küresel ölçekte kızışıyor.

İşte tam bu noktada, eğitim sistemimizin de “zamanın ruhuna” uygun bir dönüşüm geçirmesi kaçınılmaz oluyor…

Son dönemde gündeme gelen ve uygulamaya konulan iki önemli değişiklik, bu ruhun en somut yansımaları: Üniversite lisans eğitiminin dört yıldan üç yıla indirilmesi ve bir akademik yılın iki dönem yerine üç döneme çıkarılması.

Bu adımları yürekten destekliyorum; çünkü bunlar, zamanı daha etkin kullanmanın, gençlerimizi daha erken ve daha donanımlı bir şekilde hayata hazırlamanın işaretleri…

Öncelikle lisans süresinin üç yıla düşürülmesini ele alalım. Dört yıllık programların önemli bir kısmı, aslında tekrarlar, gereksiz uzatmalar ve verimsiz ders yükleriyle doluydu.

Günümüzde bilgi, internetin bir tık ötesinde…

Bir öğrenci, motive olduğunda ve doğru yönlendirildiğinde, temel müfredatı üç yılda rahatlıkla tamamlayabilir.

Üstelik kalan zamanı stajlara, projelere, yabancı dil öğrenimine veya girişimcilik faaliyetlerine ayırabilir…

Böylece mezuniyet sonrası iş dünyasına bir yıl erken adım atan gençlerimiz, hem bireysel kariyerlerinde avantaj sağlar hem de ülke ekonomisine daha çabuk katkı sunar.

Avrupa’nın birçok gelişmiş ülkesinde lisans eğitimi zaten üç yıldır ve bu ülkeler, inovasyon ve Ar-Ge sıralamalarında üst sıralarda yer almaktadır.

Biz de bu treni kaçırmamalıydık; iyi ki kaçırmadık.

Bir akademik yılın üç döneme çıkarılması ise ayrı bir takdiri hak ediyor.

İki dönemlik sistem, uzun yaz tatilleri nedeniyle ciddi bir zaman israfına yol açıyordu.

Üç dönemlik yapı ise hem öğrenme sürecini kesintisiz hâle getiriyor hem de yoğunlaştırılmış eğitimle daha fazla içeriğin kısa sürede işlenmesini sağlıyor.

Ara tatillerle desteklenen bu model, öğrencilerin tükenmişlik yaşamadan dinlenmesini de mümkün kılıyor…

Neticede aynı bilgi birikimi, daha kısa ve verimli bir takvimle elde ediliyor…

Bu, zamanın ruhuna tam anlamıyla uygun bir düzenleme…

Peki, bu olumlu değişim neden sadece yükseköğretimle sınırlı kalsın?..

Aynı mantık ve aynı aciliyet, ilköğretim ve ortaöğretim için de geçerli.

Günümüz çocukları, doğdukları andan itibaren dijital bir dünyanın içinde büyüyor…

Bilgiye erişim hızları inanılmaz.

Onların dikkat süreleri kısaldı, öğrenme kapasiteleri ise eskiye göre çok daha yüksek. Bu gerçekler ışığında, ilköğretim ve liseyi de benzer bir dönüşüme tabi tutmak zorundayız.

Mesela ilköğretim süresini sekiz yıldan yedi yıla, lise süresini dört yıldan üç yıla indirebiliriz.

Bir akademik yılı üç döneme çıkararak uzun yaz tatillerini kısaltıp, öğrenme sürecini yoğunlaştırabiliriz…

Böylece çocuklar, daha erken yaşta temel becerileri tamamlayıp, ilgi alanlarına göre seçmeli derslere, sanat-spor faaliyetlerine, mesleki yönelim kurslarına yönelebilir.

Erken mezuniyet, gençlerimize üniversiteye daha hazırlıklı başlamalarını veya doğrudan iş hayatına/ mesleki eğitime geçmelerini sağlayacaktır.

Kısacası, zaman kaybını en aza indirerek, yetkinlik kazanımını maksimize etmiş oluruz.

Biliyorum, bazıları “Çocuklar erken büyümesin, çocukluklarını yaşasın” diye itiraz edecek.

Haklı bir duygusal kaygı bu…

Ama unutmayalım ki, çocukluklarını yaşamanın en güzel yolu, onlara sıkıcı ve uzatılmış bir eğitim dayatmak değil, aksine verimli bir eğitimle daha fazla özgür zaman bırakmaktır.

Üç dönemlik sistemde kısa ara tatiller ve yoğunlaştırılmış müfredat, tam da bunu sağlar.

Çocuklar hem daha çok öğrenecek hem de daha çok oynayabilecek.

Zamanın ruhu, yavaşlığı değil, akılcı hızı emrediyor.

Dünya, durmuyor; aksine her geçen gün daha hızlı dönüyor.

Biz de eğitim sistemimizi bu hıza uydurmak zorundayız.

Aksi takdirde gençlerimiz, rakiplerinin gerisinde kalacak; ülkemiz ise potansiyelini tam olarak realize edemeyecek.

Son söz olarak: Lisans eğitimindeki bu cesur adımları alkışlıyorum….

Şimdi sıra, ilköğretim ve liseye aynı cesareti göstermekte.

Zaman, en adil hakemdir; onu en iyi kullanan kazanır…